29 Ekim 2011 Cumartesi




kendine ait olmayan bir coğrafyanın sınırlarına adım atmak hayaliydi içimi yakan, yavaşça süzülmek, , farketmeden kendini o topraklarda bulmak, rüzgarında dağılmak, sularında durulmak,dağlarında özgür gezip taze kokulu baharlarından belki iklimi benimkinden sert kışına karışmaktı.İstedim ki ben nasıl o topraklara karışıyorsam o da beni içine alsın , sarsın sarmalasın, ''ait olduğun yer burası'' desin bana,''bunca yıl sen kendine yabancı topraklarda kendine ait dünya kurmaya çalışmışsın ama hamurumuz bir, sen buralısın''desin.




sınır boylarında yorgun dolaşmaktan düştüğüm , tüm silahlarımın - süngümün düştüğü bir anda , çaresizlikle süzülüverdiğim bu toprakların bana yaşattığı o geçici aidiyet duygusu ne can acıtan birşeymiş, gerçeğin insafsızlığıymış beni yine sınır dışı eden .Güneşinde ısınıyorum , baharında yenileniyorum sanırım artık bu güneşli topraklara aidim diye düşünürken , kendimi önünde bulduğum bu sınırlar eskisinden daha dikenli telli , daha can yakıcı.Özlediğimin izlediğim olup olmadığını bilmeden , tadını aldığım baharın masumiyeti ise taşınmaz bir yük....

6 Ağustos 2011 Cumartesi

''seni özledim'' demek geliyor içimden , şimdi karşıma çıksan , bir vesile olsa, yolda karşılaşsak , mesela ben elim kolum paket dolu, eve dönmeye çalışırken, sen de oradan geçiveriyor olsan ya da bir akşam ben dışarı çıkmış olsam sen de başkalarıyla, aynı anda birşeyleri bahane edip masalarımızdan uzaklaşıvermiş ve ''ne tesadüf ki'' karşılaşıvermiş olsak.Yıllar önce bugün olmuş olsa mesela, öyle sıcak bir yaz akşamından kendimizi sesin ve neyin ferahlattığı bir kuytuya atmışken buluversek yeniden , iki yabancı gibi karşılıklı oturup , üçüncü tekil ve çoğul şahısların ağzından onlardan bahseder gibi konuşup aslında kendimizi anlatırken yakalasak birbirimizi,anlasak ama anlamaz bir gülümsemeyle devam etsek, sonra saatler su gibi akıp geçiyorken , gece sabaha kavuşuyorken dünya durmuş, herkes gitmiş ,bir ikimiz kalmışız gibi hissetsek...''seni özledim ''demek geliyor içimden , özlediğimin sen olup olmadığını sorgulamadan , su içer gibi bir çırpıda, hemen söylemezsem kelimelerim gerçek hayatın duvarına çarpıp parçalanacak , dilime batıp kanatacak diye korkmadan ....

1 Ağustos 2011 Pazartesi



Kayan yıldızlara dilek fısıldamak mı?Serseri bir göktaşının dünyanın yalancı çekimine kapılıp oradan oraya savrulurken için için yanmaya başlaması aslında bu.Bizimkiyse çocukça bir heves işte, yanarak hayatına son veren bir zavallının kuyruğuna dileklerimizi takıp, gizler katıp süslemek.İşte tam da bu belki büyümek, kurduğun hayalleri gerçek zannederken ,''gücüm yetmez'' diye hayallerini bağladıklarının aslında senden daha güçsüz olduğunu farkedişin...Senin izin verdiğin ölçüde varoluşlarınyla yüzleşmen...belki bu büyümek

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Sen yine de korkma....

''Kelimeler parça parça, anlamdan uzak , sanki içleri boşalmış.Sanki anlamları çekip gitmiş de yerlerinde dış kabuklarını bırakmışlar.Meğer içi ne kadar doluysa kelimenin o kadar hafifliyormuş varlığı, anlamı terk edip gidince kalanlar ağırlaşıp taş gibi oturuyormuş.''Bunları söylüyorum ya , sen yine de korkma benden ...Senin gibiyim ben de , attığım her adımı doğru sayıp yola çıkarken , kelimeler yüklüyorum çantama.Seviyorum anlamlar vermeyi , bütün anlamları yeniden yazmayı, seviyorum , siyahın beyaza dönebilmesini, insanların kelimelerle ilişik yeniden yeniden şekillenmesini .Bir ben değilim baksana, geldiğin yollara, sen de ne anlamlar yazmışsın kimler ve neler için , nelerin anlamını değiştirmişsin hangi gecelere gündüz diye umutlanıp hangi günlere gecenin karanlığını pay diye biçmişsin .Kimleri yere göğe koyamamışsın , aslında kelime anlamı'' sefil''ken.Ne zaman ki senin sözlüğün gerçek sözlükle uyuşmaz olmuş , ne zaman ki altını doldurup üstünü süslediğin ''gerçek''kendi özünü bulmuş ,işte o zaman anlamışsın sen de , bir balonmuş bu kelime dediğin , içi doluysa havalanıp kalbe keder vermeyen , içi boşladıkça çirkinleşen birşeymiş meğer.MEğer içi ne kadar doluysa anlamıyla barışık , o kadar hafifliyormuş varlığı .Sen yine de korkma benden dedim ya , var ortak hatalarımız , anlamlar taşıyıp sırtımızda olduk olmadık dağıtıyoruz etrafımıza, biliyoruz hatamızı ya biz nasıl üstesinden geleceğiz süslü kelime kalkanları olmadan yanyana gerçeğe yürüme korkumuzun

6 Mart 2011 Pazar

kendime özrümdür...


kendime özür borçluyum , hem de çok...nasıl haksızlık etmşim, korkaklıkla suçlamışım acımasızca,hayat akarken karışamamakla suçlamışım.Sanmışım ki canımın acımasını göze alamıyorum sanmışım ki ya kanarsa içim diye sert köşelerinden kaçmışım hayatın, ya dikeni batarsa elime diye güllerden uzak durmuşum , koklamaya cesaret edememişim.Sanmışım ki herkes benden cesur bilinmeyen yola çıkmak için , hayatta benden cesur , herşeyi göze alabilen şövalyaler var .Oysa unutmuşum, şövalyalerin ancak masallarda olduğunu , gündelik zamanda köşeyi dönünce karşımıza çıkmayacaklarını.Unutmuşum zamanında neleri göze alıp neler için savaştığımı ve zamanı geldiğinde nelerden vazgeçtiğimi ve köprüleri yakıp bir başıma kalmak pahasına yoluma devam edecek gücün hep içimde olduğunu.Kendimi nasıl inandırmışım risk almkatan korkan , güvenli sularının dışına çıkmayan bir tatlı su balığı olduğuma ya da zora gelince o tavuskuşu sesiyle herkesi kendimden uzaklaştırdığıma.Sert köşelerini bilip yolların , dikenlerini görüp güllerin aslında ne çok yol almaya gözümü karartmışım , kendini şövalye zanneden , zırhlarının arkasından hayata dair kendinden büyük laflar edip buna inanan insanlardan ne kadar cesur olduğumu nerdeyse unutmuşum ...Özür dilerim , çok geç olmadan.

1 Ocak 2011 Cumartesi

2011 başı;hizaya girmeyen kelimelere dair...


kelimeler birbirini kovalıyor içimde, hiçbiri kovaladığı düşüncenin hızına yetişemiyorken benden onları biraraya getirip anlamlı cümleler halinde dizmemi bekliyorlar arsızca. Yer yer şirretleşiyorlar , koşup dururken ordan oraya; ya bir satır arasında kağıda dökülmek ya da iki kelam arasında pat diye ağzımdan çıkıvermek için yapmadıklarını bırakmıyorlar bana.Bazen korkuyorum kendimden daha doğrusu kelimelerimden , düşünüyor muyum konuşuyor muyum farkında olmadan firarlarından korkuyorum . Sıraya girmeyi reddeden küçük anarşistler olduklarının farkında mı değiller yoksa bana mı geçiyor nazları nedir, istiyorlar ki onlar bu kadar karmaşa içindeyken tutayım kollarından birbiri ardına dizeyim onları , dizildikleri yerde okunduklarında anlamlı olsunlar , '' çünkü''ler ;''neden''lerden sonra gelsin , bir sorunun akılcı yanıtı olsun ,''ve''ler ,''veya'' lar dikilsin tüm yapıcılıklarıyla; ''ama''ların amansız yıkıcılığına karşı.Biraz rahat bıraksalar beni , ben onlara onlar bana yardım edeceğiz, gün göreceğiz birlikte ama düşüncelerim hızla çalkalanırken içimde her kelime daha ağzımdan çıkarken eskirken onların da isyanı boşa değil , anı yakalayabilen ışığı görüyor ...Ama ben de kime yetişeyim ,kelimelerime mi sahip çıkayım , düşüncelerimin mi ayağına taş bağlayayım ?